Sabahları uyanmak bazen bir savaş gibidir. Alarm çalar, gözleri açmak zordur, kafanın içinde binbir düşünce dönmeye başlar. Tam da bu yüzden güne nasıl başladığın, günün geri kalanını belirler.
Kimi insanlar sabahları gözlerini açar açmaz sosyal medyaya dalar. Kimileri ise yataktan çıkmadan önce birkaç dakika gözlerini tavana dikip sessizce düşünür. İşte burada asıl fark başlıyor. Sabah ilk birkaç dakikada zihnimize neyi sokarsak, günümüz onun etrafında şekilleniyor. Peki güne stresle değil de huzurla başlamak mümkün mü? Evet, hem de düşündüğünden daha kolay.
Bir bardak ılık su içmek, camı açıp derin bir nefes almak gibi basit şeyler bile büyük fark yaratır. Hele ki bu küçük anların içine kısa bir içsel sessizlik eklersen, o gün senin için daha yavaş ama daha dolu geçebilir. Sabahları beş dakikanı ayırıp sadece zihnini dinlemek bile hayat kaliteni değiştirebilir.
Benim önerim şu: telefonuna dokunmadan önce zihnine dokun. İstersen bir deftere hislerini yaz. İstersen sessizce otur. Ya da bir anlam arayışındaysan, güne kısa bir dua ya da ayet okuyarak başla. Burada mesele ibadet yapman ya da yapmaman değil. İçindeki boşluğu neyle doldurduğun. Bazen Kur’an-ı Kerim meali okumak bile sabah saatlerinde ruhuna ilham verebilir. Sadece bir ayetin anlamını anlamaya çalışmak, seni o günün yoğunluğu içinde bir adım öne taşıyabilir.
Sabahın erken saatleri aynı zamanda evrenin sessizleştiği anlardır. O sessizlik içinde Meryem gibi sabırlı olmayı düşünebilirsin. Hani şu hep bahsedilen Meryem Suresi var ya, içinde geçen o yalnızlık ve teslimiyet duygusu sabahın ruhuyla öyle güzel örtüşüyor ki. Bazen sadece o sureyi hatırlamak bile kendini daha güçlü hissetmene yardımcı olabilir.
Güne neyle başladığın, sana kim olduğunu hatırlatır. Eğer uyanır uyanmaz dış dünyanın gürültüsüne gömülürsen, iç sesin boğulur. Ama güne kendine dönerek başlarsan, o gün kimin için yaşadığını daha net görürsün. Sabah rutini dediğimiz şey, aslında seni sana geri getiren bir köprüdür.
Unutma, mucizeler büyük gürültülerle gelmez. Çoğu zaman sessiz sabah anlarında başlar.
Stresle Baş Etmenin Sıra Dışı Yolları
Stres neredeyse hayatın doğal bir parçası haline geldi. İş, aile, maddi sıkıntılar, gelecek kaygısı derken beynimiz hiç durmayan bir makineye dönüştü. Herkes stresle başa çıkmak için klasik yöntemleri bilir. Derin nefes al, spor yap, meditasyon yap gibi öneriler defalarca kulağımıza çalınır. Ama bazen bu yöntemler bile yetmez. Çünkü stresin temelinde yatan şey çoğu zaman anlaşılmadık olmaktır.
Stresi sıradan çözümlerle değil, sıra dışı yaklaşımlarla azaltmak gerekebilir. Mesela hiç aklına gelir miydi, bir şeyler yazmanın stres azaltıcı etkisi olduğunu? Evet, duygularını olduğu gibi kağıda döktüğünde zihnin hafifler. Dertlerini bir arkadaşına anlatmaktan daha etkili olabilir. Yazmak bir tür içsel boşaltım gibidir. Ne hissettiğini bilmesen bile yazmaya başladığında zihnin kendi cevabını bulur.
Bir başka ilginç yöntem de doğada vakit geçirmek. Bu kulağa klişe gelebilir ama mesele yürüyüş yapmak değil. Sessizce oturmak, ağaçlara bakmak, rüzgarın sesini dinlemek. O anlarda beyin dalgaların değişir. Düşünceler yavaşlar. O sırada içinden geçen bir dua, ya da belki bir ayet, sana yepyeni bir pencere açabilir. Özellikle Kur’an-ı Kerim meali ile kısa kısa bölümleri okumak, zihni başka bir alana taşır. Sadece metni değil, anlamını düşünmek, seni bulunduğun yerden alır ve içsel bir yolculuğa çıkarır.
Birçok kişi stresli anlarında geçmişe kaçar. Eski anılar, pişmanlıklar, yapılmamış işler akla gelir. Oysa çözüm geçmişte değil, o anın içinde gizlidir. Mesela sabırlı olmayı öğrenmek, hayatın ritmine ayak uydurmayı sağlar. Meryem Suresi de tam olarak sabır üzerine kurulu bir anlatıya sahiptir. Hz. Meryem’in yaşadığı zorluklara rağmen teslimiyeti, günümüzdeki stresli bireyler için derin bir örnektir. Onun hikayesi bize her şeyin geçici olduğunu ve en büyük sıkıntılardan bile bir anlam çıkarılabileceğini gösterir.
Stresle başa çıkmak bir beceridir. Ancak bu beceriyi geliştirmek için önce zihnini tanımalısın. Ne zaman strese giriyorsun? Hangi düşünce seni dibe çekiyor? Kendine bu soruları sormadan çözüm bulamazsın. Çünkü gerçek çözüm dışarıda değil, içeride saklı.
Zaman Yolculuğu Yapmak İsteseydik Nereye Giderdik?
Bazen eskiye dönmeyi isteriz. Çocukluğumuza, eski sokaklara, daha az sorumluluk hissettiğimiz günlere. Bu bir kaçış değil, bir ihtiyaçtır. Çünkü zaman, ruhumuzu da sürüklüyor. Ve bazı ruhlar geçmişin sadeliğini bugünün karmaşasına tercih ediyor.
Eğer gerçekten bir zaman makinesi olsaydı, nereye gitmek isterdin? Osmanlı dönemine mi? 80’lerin Türkiye’sine mi? Yoksa daha da gerilere, insanların anlam arayışının ilk başladığı dönemlere mi? Belki de tarihte bir yer yoktur gitmek istediğin. Belki sadece bugünün gürültüsünden uzak bir huzur arıyorsundur. İşte burada devreye geçmişin metinleri girer.
Eski metinler dediğimiz şey sadece tarihi değil, zamanın ruhunu da taşır. Kur’an da bunlardan biridir. Ama onu sadece kutsal bir metin olarak değil, aynı zamanda tarihsel bir ses olarak da okuyabiliriz. Kur’an-ı Kerim meali sayesinde bu metinlerin ne söylediğini gerçekten anlayabilir, o dönemin insanlarının yaşadıklarını daha iyi kavrayabiliriz.
Düşünsene, bin yıl önce birinin yaşadığı duygular, bugün senin duygularına bu kadar benziyorsa, zaman ne kadar da göreceli bir şeymiş. İşte bu yüzden Meryem suresi gibi bölümler bize sadece dini öğütler değil, aynı zamanda evrensel bir insan hikayesi sunar. O dönemlerde bile kadın olmak, yalnızlık çekmek, dışlanmak gibi duygular yaşanmış. Ve bugün biz de aynı duygularla mücadele ediyoruz.
Zaman yolculuğu yapmak bazen bir kitapla mümkündür. Bazen bir dua ile. Bazen de bir sabah uyanıp o gününü farkındalıkla yaşamakla. Geçmişe dönemesek de geçmişin bilgeliğini bugüne taşıyabiliriz. Belki de asıl yolculuk budur.
Yalnızlık: Sessizlik mi Huzur mu?
Yalnız kalmak bazen korkunç gelir. Kalabalıklar içinde bile kendini yalnız hissedebilirsin. Peki gerçekten yalnızlık kötü bir şey mi? Yoksa yanlış mı tanıyoruz bu duyguyu?
Yalnızlık çoğu zaman bir ihtiyaçtır. Kendiyle vakit geçirebilen insan daha net düşünür, daha doğru karar verir. Ama çoğumuz yalnız kalmaktan kaçıyoruz. Hemen bir şeylerle meşgul oluyoruz. Dizi izliyoruz, telefona sarılıyoruz, birilerini arıyoruz. Çünkü sessizlik bizi düşündürür. Ve düşünmek bazen acıtır.
Ama belki de bu sessizlik seni sen yapacak tek şeydir. O sessizliğin içinde yavaş yavaş bir anlam doğar. Kalabalıkların gürültüsünden sıyrılıp kendi iç sesini duymaya başladığında, yalnızlığın aslında huzurla akraba olduğunu anlarsın.
İşte tam da burada kutsal metinler bir yol gösterici olabilir. Kur’an-ı Kerim meali gibi kaynaklar, yalnız anlarda okununca çok daha fazla etki bırakır. Çünkü dışarıda ses yoktur, sadece sen ve okudukların varsındır. O sessizlikte ayetler birden bire içindeki sorulara cevap gibi gelir.
Meryem Suresi de tam bu noktada devreye girer. Hz. Meryem’in yalnızlığı, toplumdan dışlanışı ve sonunda sabrıyla gelen huzur… Tüm bu hikaye bize yalnızlığın aslında bir arınma süreci olduğunu gösterir. Bazen yalnız kalmak, yeniden doğmak gibidir. Yalnızlıktan korkma. Onu anlamaya çalış.
Hayatımızdaki Kadın Figürlerinin Gücü ve Etkisi
Kadınlar hayatın en güçlü yapı taşlarıdır. Anne olur, kardeş olur, eş olur, öğretmen olur. Ama en çok da hayatın içinde birer rehber olurlar. Çocuklukta annemizin sesi, büyürken öğretmenimizin sözü, sonra bir eşin desteği… Kadın her zaman hayatın merkezindedir.
Kadın figürü sadece biyolojik değil, semboliktir de. Kadın demek sabır demek. Kadın demek üretkenlik. Kadın demek sezi. Toplumlar kadına ne kadar değer veriyorsa, o kadar sağlam ayakta dururlar. Bu yüzden her başarılı insanın arkasında bir kadın vardır sözü klişe değil, gerçektir.
Dini metinlerde de kadın figürü çok güçlü bir yer tutar. Özellikle Meryem Suresi, Hz. Meryem’in hayatını anlatarak bize kadın gücünün, inancının ve sabrının ne kadar büyük olduğunu gösterir. Tüm baskılara rağmen inancını koruyan, yalnız başına doğum yapan, toplumun gözünde yargılanan ama sonunda yüceltilen bir kadın… Bu hikaye, kadınlara verilmiş en büyük değerlerden biridir.
Aynı şekilde bir kadın, sabahları uyandığında gününü planlarken Kur’an-ı Kerim meali okursa, içindeki huzur artar. Çünkü o anlamlar doğrudan hayatına dokunur. Kadın sadece dış güzelliğiyle değil, iç dünyasıyla da parlar. Ve bu içsel parlaklık, onu çevresindekilere ışık gibi yansıtır.
Kadınların etkisi yalnızca evde değil, toplumun her alanında görülür. Sanatta, siyasette, bilimde, edebiyatta. Ama en çok da kalplerde. Herkesin hayatında unutamadığı bir kadın figürü vardır. O figür seni şekillendirir. Kadının gücü sadece fiziksel değil, ruhsaldır da.